SUYUN PEŞİNDE !
“Adını Parthenius’dan alan ,adını aldığı kişi şair de olsa, kimine göre“Güzel ve muhteşem akan su” kimine göre “Sular ilahesi güzel kız” da olsa, sularında ve kıyılarında Afrodit’ten izlerde taşıyan Bartın; tüm güzellikleri ve insanların duygusallığını ve içtenliğini adının anlamından almış sanki.”
Yağmuru bol, toprağı bereketli şehir Bartın‘ın Sular şehri olarak anılması da bunun bir göstergesidir herhalde.
Bartın’ın sular şehri olması ile ilgili Bartın Irmağı’nın oluşmasına katkıda bulunan su kaynaklarının eşsiz güzelliğinin peşine düştük bu hafta.
Yola Amasra köylerinden başladık. Amasra Çakraz‘da Rehberimiz Piyade (Yiğit namı ile anılırmış; Yaşar Salih TİRYAKİ Hocamız) öncülüğünde Amasra’nın Şenyurt (Zurnacı) Köyünde sular kenti Bartın’ın kaynaklarını oluşturan şelaleleri bulma yolculuğuna çıktık.
Çakraz sahilinde çay faslı tamamlandıktan sonra Şenyurt Köyüne arabamızla hareket ettik. Arabamızın gidebileceği mesafeye kadar devam ettikten sonra yürüyerek yaklaşık 45 dakika sürecek bir yolculuğa başladık.
Rehberimiz Piyade önde bizler arkasında bazen dar ve dikenli su yatakları,bazen de geniş ve çiçekli tarlalar içerisinde “Suyun Peşinde” takibimizi sürdürüyorduk.Yürüyüş uzadıkça heyecan da bir o kadar artıyordu. Ama hala sudan ses seda yoktu. Yolculuğun belirli kısmında kısa süreli dinlenmeler yaparak fazla vakit geçirmeden tekrar yola koyulduk. Bir an önce suya ulaşmanın heyecanıyla sabırsızlığımız bir kat daha artıyordu.Evet ! tam 45 dakika sonra grubun en küçük üyesi Efe’nin “su sesi” diye bağrışıyla, hepimiz pür dikkat kesilerek dinlemeye koyulduk.Evet, müthiş bir su sesi duyuyorduk.Yüksekçe bir yerden kendini aşağıya doğru bırakan ve coşkuyla akan suyun sesi artık iyice kulaklarımızdaydı.Ve birkaç dakika sonra o muhteşem güzel akan su tüm heybetiyle karşımızda duruyordu.Hemen yanda ise “MANGIR’ın DEĞİRMENİ” adıyla bilininen bir Değirmen vardı.Değirmenin epeyce ziyaretçisi olmuş anlaşılan. Tahtaların üzerine ziyaretçilerin yazmış olduğu tarihlere bakıldığında en yakın zamana ait olan tarih 40 yıl önce yazılmış.Bir o kadara yakın da öncesi varmış sizin anlayacağınız 100 seneliğe yaklaşan ve ayakta durmaya çalışan yorgun bir yapı.Oldukça bakımsız kalmış.Yaşar Hoca ve ben biraz çevresini düzeltip temizlerken,
Türkan ve Belgin ise mis kokulu dağ çileklerini yemekle meşguldüler.Efe’mi? O çoktan üstünü ıslatmıştı bile. Hakan’a da bunları resimlemek kalmıştı tabiî ki.Suyu bulmamın sevincini yaşayıp dinlenme faslına geçtiğimizde Rehberimiz Yaşar Hocamız yaklaşık 500 metre ileride büyük bir çağlayan olduğundan bahsetti. Ehh artık daha durulur mu? Tekrar yola düştük. Yine dar ve patika yollardan geçerek bir kez daha güzellikler içerinde alımlı ve ihtişamlı bir şekilde büyük çağlayan karşımızda duruyordu. Etraftaki yeşilliğin içerisinde kuş sesleri ve suyun muhteşem görüntüsüyle, insan, bu doğa harikası ortam da kendini tamamen huzurlu ve mutlu hissediyordu.Bu duygu yoğunluğu içerinde Hakan’ınfotoğraflama çalışmaları Efe’ye rağmen tamamlandı. Artık dönüş vakti gelmişti.Suyun Peşinden giden yolculuğumuz burada sona ererken suyu bulmanın,bu su kaynaklarının sular şehri Bartın’a hayat verdiğini bilmenin rahatlığı ile geriye dönüş başlamıştı.Tekrar zorlu parkuru tamamlayıp arabamızın yanına vardığımızda Çakraz’a dönüp bir yorgunluk çayı içmeyi hayal ederken sevgili rehberimiz Piyade “Buraya kadar gelmişken “DEDE MEŞE” yi görmeden dönmek olmaz.” dedi.Tabiî ki hayır diyemezdik.Tekrar bir araba yolculuğundan sonra müthiş bir tırmanış serüveni.Yaklaşık 2 km’lik tırmanış sonrası asırlık meşe karşımızda duruyordu.Nedir bu Dede Meşe diye sorduğumuzda Yaşar Hoca : “Çakrazova köyünde bulunan kovuğuna insanların girebildiği ve yakınında yatır bulunduğu söylenen büyük bir meşe ağacı” olduğunu söyledi.Hepimizde mutlu bir yorgunluk vardı ve müthiş derecede karnımız acıkmıştı.
Günün yorgunluğunu Çakraz’da balık yiyerek, şelaleleri ve Dede Meşe’yi konuşarak tamamladık.
Herkesin hafta sonunu bu güzel yerde geçirmesi dileğiyle.