Amasra, denizden alınıp karaya verilen, doğadan alınıp insana verilen nimetlerin kalesidir.

Bu gün ellerinde ‘takma’ oltaları ile mendirek taşlarının tepelerinde Kefalleri avlamayı bekleyen delikanlı balıkçılar, yarın da ay karanlığı gecelerde Palamut sürülerinin yakamozlarının peşinde koşacaklardır.
Balıkçı teknelerinin güverteleri “hazır ol…, alesta…, mola…” uyarıları ile şenlenirken, tutulan balıklar ya Amasra kapısından Anadolu’ya yollanacak, yada o kapıdan denize uzanmak için gelmiş Amasra misafirlerinin masalarını donatacaktır.

Bin yıllardan beri Amasra’lılar doğadan öğrendiklerini kullanarak yaşamayı bildiler. Kendi coğrafyalarının şartlarını, denizin, rüzgarın hareketlerini izlediler, onların yolundan, onların suyuna gitmeyi öğrendiler.

Aysız gecelerin karanlığında balık sürülerinin sudaki planktonları hareketlendirmesi ile oluşan yakamozların parlaklığı takip ettiler.
Ay aydınlığı gecelerde ise, iri kıyım palamutların uzatıp bıraktıkları ağlara takılmalarını beklediler.
Gün dönümlerini, cemrelerin düşmesini, suların ısınmasını, ‘sayılı rüzgarların’ günlerini takip ederek doğanın bilinmezlerini bilir, sırlarını çözer oldular.

İşte o dünden bugüne rüzgar ve iş takvimleri yapıldı;
Yelken gemiciliği döneminde, hava şartlarının el vermediği kış ayları boyunca gemiler Amasra gibi yatak limanlarında karaya çekiliyor; Ruz-i kasım (kasım- nisan kış dönemi) ölü mevsim olarak geçiriliyordu.

Amasralı yelken gemicileri, kendi yatak limanlarında güvenliğe aldıkları teknelerini, kaledeki evlerinden seyrederek ve çubuk içerek tamamen yerel bir takvim izliyor;

179 günlük Kasım günlerinde, ‘’seksende kalafat, doksanda donat, yüzde yüz, yüz elli de yaz belli’’ tekerlemesindeki zamanlamaya göre kalafat, donatım, yüzdürme ve denize açılma işlerini yapıyorlardı.

Amasra, bütün tarihi boyunca hep bir liman kenti karakteriyle bilinmiş, Amasralılar da hep uzaklardan gelen ve uzaklara giden insanlarla alışverişi olan, onlardan öğrenen, onlara karşı hep misafirperver davranan insanlar olarak yaşamışlardır.

Bugün de Amasra’nın en sevimli karakteri işte bu, “liman kenti insanın; görmüş geçirmiş, bilge, hoşgörülü ve ikramı seven” tarzıdır.

Limanının işlek zamanlarında Sormagir mahallesindeki gemici pazarında; makaradan halata, ıskarmozdan küreğe, bir çok gemi malzemesini kaptanlar için hazır eden Amasralı, bugünde aynı kökten gelen ağaç işlerini Çekiciler çarşısında sunmaktadır.

3 bin yıldır ismini taşıdığımız Amastris zamanında da, bu kentte balık avlanır, kurutulur, Çiroz yapılır yenir ve satılırmış.

Şimşir’den, Ardıç’dan ahşap ürünler yapılır, pazarlanırmış.

Bugün de Amasra’da
“DOĞADAN ALIP İNSANA ARMAĞAN EDİLEN”
şeyler Ahşap ürünleri ve Balıktır.
Bu karadeniz kentinin usta denizcileri, bin yıllardır hem kendilerini hem misafirlerini balıkla beslemişlerdir.
Bu yazılar ve fotoğraflar onlara minnet borcumuzu ödemeye yetmeyecektir.
Rastgele balıkçılar…